Bol karlı bir Mart ayının ardından, nihayet baharın geldiğini hissetmeye başladık.
Uzun süredir bütün dünya, hayatlarımızı etkileyen büyük olaylara şahitlik ediyor. COVID-19 pandemisi ile başlayan bu süreç, Avusturalya’daki yangınlar, ABD’deki büyük ırkçılık protestoları, Beyaz Saray’ın basılması, Rusya - Ukrayna Savaşı, ve iklim değişikliğinin yansımaları ile devam ediyor; geçtiğimiz yıllara göre insanlık tarihi açısından gelecekte oldukça konuşulacak bir dönemin içinden geçiyoruz.
Bu kötü gibi gözüken gidişat içerisinde, değişen dünya algısını anlamak adına pek çok araştırma yapılıyor. Biz de bu Brief’te, her sene yayınlanan Edelman Güven Barometresi 2022’den önemli verileri sizler için derledik. Aralarında Türkiye’nin bulunmadığı 28 farklı ülkeden 36.000 katılımcı ile gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına hep beraber bakalım.
Devletler ve medya kuruluşlarına olan güven azalırken, şirketlere duyulan güven artıyor.
Dünyanın küresel bir salgınla mücadele edebilecek liderlik arayışında olduğu pandeminin ilk döneminde, yani Nisan-Mayıs 2020’de devletler toplum nezdinde en çok güvenilen kurum olmuşken, birçok ülkede hükümetlerin pandemideki süreç yönetimleri insanları hayal kırıklığına uğratmış olmalı ki devletlerin güven endeksi tüm dünyada gerilemiş ve gerilemeye devam ediyor. Şu an toplumlar sivil toplum kuruluşlarına ve şirketlere devletlerden daha fazla güveniyorlar. İnsanlar hala hükümetlerin büyük zorluklarla ilgili sorumluluk almasını istiyor, ancak 10 kişiden yalnızca 4’ü bu zorlukların çözülebileceğine inanıyor.
Devlet ve medya güvensizlik sarmalı oluşturuyor.
Araştırmaya göre insanlar gerçeğe ulaşabilmek için güvenmeleri gereken iki kurum olan devletin ve medyanın, daha çok trafik almak ya da politik fayda elde etmek amacıyla tehlikeli bir iş birliği içinde olduklarına inanıyor. Hükümet ve medya, toplum için ayırıcı güçler olarak görülürken; şirketler ve sivil toplum kuruluşları birleştirici güç olarak görülüyorlar. İnsanların üçte ikisi gazeteciler, devlet başkanları ve şirket liderleri tarafından kendilerine yalan söylendiğine inanıyor.
Şirketlere büyük bir rol düşüyor.
Devletlere olan güvensizlik, en temelde ticari amaçlar için kurulan şirketlere karşı bir güven duyulması ile sonuçlanmış durumda. Araştırmaya katılanlar, şirketlerin iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, işgücünün yeniden vasıflandırılması ve ırksal adaletsizlik üzerinde daha büyük bir rol oynamasını istiyor. Katılımcıların yaklaşık olarak %60'ı, belirli değerleri destekleyen markaları satın alıyor. Araştırma, şirketlerin toplumsal ve sosyal konularda halka açık bir duruş sergilemesi gerektiğini söylüyor.
Eski liderlere duyulan güven azalıyor.
Araştırma, hükümetlerdeki, medyadaki ya da iş dünyasındaki liderlerin gözden düştüğünü, bu güvenin insanların yakın temasta olduğu iş arkadaşları, çalıştıkları kurumlar, aileleri, komşuları gibi daha lokal birimlere dağıldığını belirtiyor. Çalışılan kurumları en güvenilir bilgi kaynağı olarak görürken, reklamlar, anonim kaynaklı medya raporları ve sosyal medya üzerinden yayılan bilgiler en az güvenilir kaynaklar arasında yer alıyor.
Güven konusunun ele alınabileceği pek çok farklı perspektif olsa da, burada her bir otoritenin çözümcü yaklaşıp bu güvensizlik döngüsünü kırmak adına sorumluluk alması gerekiyor.
Genel olarak toplumun kurumlara olan güven ya da güvensizlik mesafesi, her zaman nedensellik çerçevesinde ilerlemiyor; bazen tepkiselleşebiliyor. Toplumdaki güveni yeniden inşa etmek adına, liderlerin insanları bir araya getirmeye ve uzun vadeli planları ile endişe duyulan alanlarda görünür ilerleme kaydetmeye odaklanmaları; hükümetlerin küresel bazda pandemi üzerinde kontrolü daha etkili şekilde ele almalaları; medyanın bağımsızlığını önceliklediği bir modele geri dönmesi; sivil toplum kuruluşlarının ise iklim değişikliği ve toplumu etkileyen diğer sosyal konularda daha aktif rol oynaması gerekiyor.
Keyifli okumalar,
İlker İnanç
Twentify CEO
Eğer bu e-posta size forward edildiyse ve abone olmak isterseniz, linke tıklayarak Brief'e abone olabilirsiniz.✌🏻
Tüm dünya COVID-19 salgınının ardından yepyeni bir krizle sınanıyor. 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışması ile başlayan bu sıcak dönem, tüm dünya tarafından yüksek bir tansiyon ve büyük bir dikkat ile izleniyor. Bu krizin toplum üzerindeki yansımaları da oldukça güçlü - GWI, 21 ülkedeki tüketiciler ile bir araştırma gerçekleştirerek toplumların bu konuda neler düşündüğünü ortaya çıkartmaya çalışmış.
17-28 Mayıs arası gerçekleşecek Cannes Film Festivali, Tiktok ile beraber AirFrance, BMW, L’Oreal, Mastercard gibi ana sponsorlarla boy gösterecek. Ayrıca festivale bu sene #TikTokShortFilms adında yeni bir kategori ekleniyor. Bu kategoride TikTok üzerinden yaratılan 30 saniye ile 3 dakika arası süren kısa filmler yer alacak, ve büyük ödül için yarışacak.
Google Ads Analiz Ekibi, başlıca pazar trendlerini derinlemesine anlamak için her ay milyarlarca yeni arama sorgusundan oluşan veri kümelerini ve tüketici davranışlarını inceliyor. Yapılan analizlere göre, kullanıcılar yeni omicron varyantları ile ilgili güçlü endişelere sahip olmalarına rağmen evden çıkmak istiyorlar. Buna bağlı olarak "yakınımdaki sinema", "oturma planı", "bahar tatili" ve "yapılacak benzersiz şeyler" için yapılan aramalarda artış gözleniyor.
Metro Türkiye’nin gerçekleştirdiği yeni bir araştırma, Türkiye’de yeme içme ve alışveriş davranışlarında yaşanan değişimlere ışık tutuyor. Araştırmaya göre her 10 tüketiciden 8’i gıdayı gezerek, görerek ve seçerek almak istiyor. Her 4 tüketiciden 1’i, alışveriş yaparken ürünün yerli olmasına dikkat ediyor, her 2 tüketiciden 1’i ise sepetinde yöresel ürün tercih ediyor.
Başarılı bir marka kimliği, 360 derece bir iletişim stratejisi gerektiyor. Markalar, anlam transferi etkisi nedeniyle ünlüleri bu iletişim stratejilerinde çok aktif bir şekilde yer alıyorlar. Peki tüketici nezdinde marka yüzlerinin nasıl bir etkisi var? Tüketiciler marka yüzü olarak en çok kimleri görmek istiyorlar?
Arçelik, 1971
Twentify Office Locations: Toronto | New Delhi | Istanbul | Dubai